Moda, sıklıkla feminizm tarafından eleştirilen bir alan. Bu aralar Yuniya Kawamura’nin “Moda-loji” isimli kitabını okuyorum. Kitap, sosyal bilimleri kullanarak modayı ve moda kavramını yeniden ele alıyor. Kitabın “Modanın Kadın Düşmanları” bölümünde feministlerin modaya karşı olan eleştirilerine yer veriliyor. “Moda ya da güzelliğe ilişkin hakim feminist görüş, modanın erkekler tarafından erkek egemen bir toplumda yaratılan bir norm olan güzel olma arzusundan çıktığı yöndedir.”* Erkekler tarafından tasarlanmış bir güzellik normuna uyma ve yine erkekler tarafından tasarlanmış formlar içinde yaşama durumu, modanın feministler tarafından eleştiri yağmuruna tutulma nedenlerinin başında geliyor.
Kitabın bu bölümünü okuduğumda günümüz moda dünyasını düşündüm. Bugün modaya karşı en büyük eleştiriler arasında gerçekçi olmayan vücut ölçülerinin yüceltilmesi ve belli başlı güzellik normlarının moda dünyası tarafından kabul ettirilmeye çalışması öne çıkıyor. Günümüz moda dünyasına baktığımızda bir bakıma bu eleştiriler dikkate alınmış gibi de duruyor. Modellerden ilerleyecek olursak, moda evlerinin tercihleri farklı coğrafyalardan, değişik vücut ölçülerine sahip kişilerden yana… Modanın bu açılımı sadece modellerle kalmıyor. Bir dönem erkek egemenliğinde olan moda aslında şu anda kadın egemen bir konuma geçiş yapmış durumda. Çok başarılı kendi markalarını yaratan kadın tasarımcılar dışında, moda dünyasının en önemli markalarının tasarımcıları da artık kadın. Chanel, Dior gibi dev moda evlerinin baş tasarımcılarının artık kadın olması buna en iyi örnek. Belki de artık modanın erkeklerin kadınlar için tasarladıkları görünümler olduğu yönünde bir eleştiri yapmaktansa, sadece tasarım açısından bir eleştiri yapabileceğimiz bir dünyadayız.
Üniversitede aldığım 20. Yüzyıl Batı sanatı akımları ile ilgili dersin bir bölümü Feminist sanat ile ilgiliydi. Dersin başında biz öğrencilere yöneltilen “Hanginiz kendini feminist olarak görüyor?” sorusu karşısında sadece 3 kişinin (içlerinden biri de bendim) el kaldırmasına çok şaşırmıştım. Dersin sonunda sınıftakilerin Feminizm kuramını dinlemelerinden sonra sınıfa sorulan aynı soruya bu sefer 10 kişinin el kaldırmış olması biraz sa olsada rahatlatıcıydı.
Feminist sanatla ilgili bir ders yaparken Judy Chicago’dan bahsetmemek imkansız… Chicago (1939) Birinci Dalga Feminist sanatçılardan. Chicago’nun en önemli işlerinden biri olan “Yemek Daveti” (1974-79) yüzden fazla kadın sanatçının katılımıyla gerçekleşen bir proje. Üçgen formundaki bu masada bulunan yemek tabakları mitoloji ve tarihte yer alan 39 kadına ithaf edilmiştir. Masanın şeklinin kadın rahmine benzemesi ile beraber her tabak rahme benzer imgeler şeklinde boyanmıştır. Bu 39 kadınla beraber yerde bulunan seramiklerin üzerine 900’den fazla kadının isimleri yazılmıştır. Ahu Antmen’in deyişiyle “Bu üçgen biçimli sofra, kadın hareketine adanmış bir tür simgesel anıttır.”**
Judy Chicago, "Yemek Daveti", 1974-79, ahşap, seramik, kumaş, metal, boya, 1463x1280x91,9 cm
Peki, moda dünyasının ve Feminist sanatının en önemli kişilerini ne bir araya getirdi?
Ocak 27, 2020 tarihinde Paris’te bulunan Rodin Müzesi’nin bahçesine yaklaşık 14 metre yüksekliğinde ana rahmine benzeyen, beyaz şişme bir çadır kuruldu. Bu çadır Dior İlkbahar/Yaz 2020 Haute Couture defilesine için tasarlanmıştı. Feminist sanatçı Judy Chicago ve Dior Moda Evi’nin 2016 yılından beri kreatif direktörlüğünü yapmakta olan Maria Grazia Chiuri bir araya getiren bu çalışma günümüzde moda ve sanat dünyasını buluşturan en büyük olaylardandı.
Dior’un ilk kadın kreatif direktörü olan Maria Grazia Chiuri daha önceki koleksiyonlarında da feminizm, kadın haklarıyla ilgili bir tasarımcı olduğunu göstermişti. Eylül 2016’da gösterdiği ilk koleksiyonunda işlemeli tül gece mavisi etek ve spor ayakkabılarla beraber kullandığı, üzerinde We Should All Be Feminists” (Hepimiz Feminist Olmalıyız) tişört ile Nijeryalı feminist yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin “Feminist Manifesto: Kadınların Özgürlüğü İçin 15 Madde” isimli kitabına gönderme yaparmıştı. Femizimin moda sektörünü gerçekçi olmayan vücut ölçülerini ve kadınların her zaman güzel ve genç olmalarına dair beklentisi üzerinden eleştirilirken, moda dünyasının en güçlü isimlerinden Chiuri, Bahar 2018 koleksiyonunda ise bu sefer breton bluz üzerine sanat tarihçi Linda Nochlin’in 1971 yılında yazmış olduğu “Why Have There No Great Women Artist’s?” (Neden Hiç Büyük Kdın Sanatçı Yok?) makalesinin başlığını koyarak kadın hakları ve seksizm gibi konulara dikkat çeker. Chiuri’nin politik mesajları bunlarla da sınırlı kalmayıp 2019 Sonbahar/Kış Couture defilesi için İngiltere doğumlu sürrealist sanatçı Penny Slinger ile hem defile mekanını, hem de defile için bir elbise tasarlarlar. Altın bebek evi şeklindeki bu elbise koleksiyonun son görünümü olarak sunulur ve koleksiyonun en önemli parçasıdır.
Judy Chicago ve Maria Grazia Chiuri’nin bir araya gelmesi ise, Chiuri’nin Judy Chicago’yu ilham aldığı 10 isim arasında saymasıyla başlar. Judy Chicago’yu Haziran ayında gerçekleşen Dior defilesine davet eder ve ikili orda tanışır. Defileye katılan Chicago modellerin Haute Couture defilesine düz ayakkabılarla çıkarılmasından çok etkilenir. Bu aslında Chiuri’nin ilk gösterdiği koleksiyonundan beri tercihidir. Chiuri Chicago’ya birlikte çalışmayı teklif eder. Chicago bu teklife olumlu bakar fakat isteği Haute Couture defilesi için bir iş hazırlamaktır. Chicago’nun Haute Couture defilesini tercih etmesinin nedeni ise Haute Couture’ü “yüksek sanat” olarak görmesidir. Bu beraberlikle Chicago hem Dior moda evinin arşivlerinde çalışma, hem de 1970’lerde tasarladığı mekanı gerçeğe dönüştürme fırsatı yakalar.
İşte “The Female Divine” (İlahi Kadın) bu şekilde ortaya çıkar. Chicago’nun “Yemek Daveti” işinde olduğu gibi kadın rahmine gönderme yapan bu mekanın içine girildiğinde defileyi izlemeye gelen konuklar yeni bir dünyaya adım atarlar. Bu dünya kadınların egemen olduğu bir dünyadır. Tavandan sarkan ve Chicago tarafından tasarlanan afişlerde çeşitli sorular yer alır: “What If Women Ruled The World?” (Dünyayı Eğer Kadınlar Yönetseydi), “Would There Be Violence?” (Şiddet Olur Muydu?), “Would God Be Female?” (Tanrı Kadın Olur Muydu?), “Would Both Women and Men be Gentle?” (Kadın ve Erkek daha Nazik Olur Muydu?)... Chicago’nun kurguladığı bu dünyada kadın ve erkek birbirine her konuda eşittir. Chiuri’nin defile için tasarımları ise Chicago’nun dünyasındaki kadını gösterir bize. Yunan tanrıçaları gibi giyinmiş modeller uçuşan şifon elbiseleri ve kaftanları ile podyumda emin adımlarla ilerlerler.
Bu iş birlikteliğinde üzerinde durulması gereken bir konu da afişlerin üretim aşamasıdır. Chicago'nun tasarlamış olduğu afişler Chanakya Zanaat Okulu’nda okuyan kadın öğrencilere ait el dokumasıdır. Chanakya Zanaat Okulu Hindistan’da bulunan, kar amacı gütmeyen bir organizasyondur ve destekçileri arasında Dior Moda Evi de yer almaktadır.
Feminist sanat ve modanın buluşması bu kadarla da kalmaz. Chicago’nun tasarladığı mekan defileden sonra bir süre daha halka açık olarak kalır. Chicago tarafından tasarlanan afişler ise 20 Kasım’dan itibaren New York’ta bulunan Jeffery Deitch sanat galerisinde, Chicago’nun “What if Women Ruled the World” isimli sergisinde görülebilir. Sanat, moda ve Feminizm gibi konuların aynı ortamda bulunmasının çok tercih edilmediği bir zamanda böyle bir beraberlik, modanın sahip olabileceği eleştirel bakış açısına önemli bir örnek sunuyor.
*Yuniya Kawamura, “Moda-loji: Moda Çalışmalarına Giriş”, 2016, Ayrıntı Yayınları
**Ahu Antmen, “20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar”, 2013, Sel Yayıncılık
Comments